Skip to main content

Zorunlu Hale Getirilmesi Bakımından Şirketlerin Hukuki Sorumluluğunun Kapsamı Ne Olmalıdır?

Konunun başlangıç noktası, “hakkın olduğu yerde çözüm vardır” şeklindeki temel ilkedir. Böylece, insan hakları yasası olarak adlandıran her şeyin özünde mağdurlar için bir çözümün de yer alması gerekir.

Özel aktörler olan şirketlere karşı mağdurlara yönelik çözümlerden bahsettiğimiz için, hukuki sorumluluk bu bağlamda hukuki çözüm ile eşdeğer olacaktır. Çünkü hukuki sorumluluk, özel şahıslar arasındaki yükümlükler ile ilgilidir ve herhangi bir sözleşme veya onay olmasa dahi belirli koşullar altında özel şahısların başkalarına zarar vermeme yükümlülüğü toplum tarafından tanınacaktır.

 

 

Herhangi bir üçüncü kişiye zarar vermemeye yönelik bu özen yükümlülüğü, farklı şekillerde formüle edilmiş olsa da ülkelerin genel hukuk sistemlerinde yer almaktadır. Roma döneminden beri de binlerce yıldır kural olarak var olmuştur.

Ancak, bu yükümlülükler halihazırda, geniş manada ve belirli durumlarda hukuk sistemlerinde mevcut olmasına rağmen, bugüne kadar özellikle uluslararası davalarda mağdurların hukuki çözüm yollarına erişmeleri engellenmiştir. Bu durum, yalnızca maddi hukukun bu tür durumlarda bahsedilen yükümlülükleri açıkça tanımlamada yetersiz kalmasından değil, aynı zamanda ülkesel yargı yetkisi, ayrı tüzel kişilikler, ispat kuralları, insan hakları ve sınır ötesi davalarla ilgili mali ve pratik engellerden de kaynaklanmaktadır.

Avrupa Birliği nezdinde bir özen yükümlülüğü olarak zorunlu durum tespiti (human rights due diligence) bağlamında yapılan yasal düzenleme çalışmaları bakımından yapılan çalışmalarda mağdurların hukuki yollara erişiminin sağlanması gerekliliği tartışması açık bir şekilde yapılmaktadır.

Daha da önemlisi, aslında, hukuki sorumluluk sadece mali tazminatla ilgili bir kavram değildir. Hukuki çözüm yolları farklı şekillerde olabilir. Bir hukuki sorumluluğun varlığı kabul edildikten sonra, yargılamadaki yasal araçlar ve yasal çerçeveye bağlı olarak, bir dizi çözüm sunulabilir: Gelecekte veya muhtemel bir zararla karşı karşıya olan mağdurlar, mahkemelerden ihtiyati tedbir gibi potansiyel olarak önleyici kararlar veya şirketin devam eden zararlarının durdurulmasına ve zararların mevcut etkilerinin giderilmesine yönelik kararlar talep edebilmesi gereklidir. Bu çerçevede, hak mağdurlarının genellikle sağlık hizmetlerine, sosyal yardımlara ve/veya en genel anlamda geçim kaynaklarına erişimlerinin olmadığını da unutmamamız gerekiyor. Bu noktada, mağdurlara ”şirketlerden herhangi bir çözüm bulamayacaklarını ancak şirketin kendilerini yıllık raporlarında bir istatistik olarak rapor etmelerinin gerekebileceğini, tüketicilerin ilgili ürünü satın almamaya ikna edilebileceğini veya şirket yöneticilerin para veya hapis cezasıyla karşı karşıya olabileceğinin” söylenmesi de kendilerine bir fayda – ne yazık ki – sağlamamaktadır.

Bu nedenle, yapılan yasal çalışmalarda mağdurların haklarından somut bir şekilde yararlanabilecekleri bir hukuki sorumluluğun esas alınmasını gerekli görmekteyiz.